Fethedilen yerleri ve savaşlar sonunda kazanılan zaferleri, komşu hükümdarlara, hanlara, prenslere, şehzade ve valilere bildirmek için gönderilen yazılara, mektublara verilen isim. Bilhassa doğudaki İslam devletlerinde, eskiden fetihname göndermek adeti vardı. Hükümdarlar, haberleşmenin güçlükle yapıldığı devirlerde, yanlış mütalaa ve düşüncelere yer vermemek, içte ve dışta kendilerine zarar verebilecek olanların ümitlerini kırmak için, kazandıkları zaferlerini şaşalı bir şekilde fetihnamelerle her tarafa bildirirlerdi. Zira fetihnameler, dostlar için bir müjde, düşman devletler için de bir tehdit hususiyeti taşırdı. Fetihnameler aynı zamanda savaşın bir tarihçesi olduğundan tarihi önem taşırlar.
Fetihnameler, resmi me’murlar tarafından yazıldığı gibi, bazan özel kişiler tarafından da yazılırdı. Selahaddin-i Eyyubi’nin (rahmetullahi aleyh), Bağdad halifesi Nasır’a, Hattin ve daha önceki fetihlerini müjdeleyen ve İmadüddin-i İsfehani’nin kaleme aldığı fetihnamesi şöyledir:
“Andolsun, Tevrat’dan sonra Zebur’da da yazdık ki, arza (ancak) salih kullarım mirasçı olur.” (Enbiya suresi: 105)
Allahü tealaya hamdolsun ki, O, bu vadini yerine getirdi. Daha önce de bu mübarek Hanif dinine (İslamiyet’e) yardım etti ve muzaffer kıldı. Zorluklardan sonra kolaylıklar ihsan eyledi. Müslümanların sabır ve tahammül gösteremeyecekleri yükü, onlara hafifleştirdi. Allahü tealanın, müslümanlara ilk lütf ve ihsanı Asr-ı seadetde, Eshab-ı kiram (aleyhimürrıdvan) zamanında olmuştu. Diğeri ise, bizlere ihsan ettiği bu zaferler ve fetihler olmuştur. Kazanılan bu zaferlerle, kafirlerin içlerinde sakladıkları bütün kin ve intikamlarına karşı, müslümanların yanan, kavrulan ciğerleri buz gibi sular ile serinlemiştir. Allahü tealaya hamdolsun ki, bu zaferlerle müslümanlar, büyük bir galibiyet, izzet, şeref ve bol bol ihsanlara kavuştu.
Bu hizmetçi (Selahaddin Eyyubi), Allahü tealanın ihsanı ile Rebi’ul-ahır ayının 23’ünde Perşembe gününden diğer Perşembeye kadar geçen bir haftada kazandığımız zaferleri, İslam düşmanlarının hezimet ve zilletini, mü’minlerin gönüllerine sürur ve ferahlık veren bazı haberleri arzedeceğim. Öyle ki, bu zaferlerle kafirler, köklerinden sökülmüş ağaçlar gibi yere serildi, memleketleri müslümanların eline geçti.
İlk Perşembe günü Taberiye fethedildi. Kale burçlarında İslam sancağı dalgalanmaya, ezan-ı Muhammediyye okunmaya başladı. Cum’a ve Cumartesi günleri Frenklerle harbettik. Bir tanesi dahi ayakta kalmayacak şekilde hezimete uğradılar. Allahü teala, düşrfianlarını, sevdiği ve razı olduğu kulları eliyle yakalayıp cezalandırdı. Son Perşembe günü ise, beldelerin en gözdesi ve meşhuru İrem’in bir benzeri olan Akka, sulh ile alındı. Şimdi orada da ezan-ı Muhammedi sesleri yükselmektedir. Bütün bunların yanışıra, otuz bini aşkın zayiat verdiler. Küfrün başı olan kralları ordularıyla elimize esir düştü. Kantarların tartamayacağı kadar çok altın ve gümüş, ganimet olarak alındı. Uzun zamandan beri kafirleri barındıran bu topraklar, şimdi müslümanlara yurt olmaktadır.
Taberiyye, Akka, Kayseriyye, Nablus, Hayfa, Sakif, Nasıra, Safuriyye, Fule, Tür, Mülya gibi pek çok kale fethedildi.
Sultan Muzaffer Takıyyüddin, Sur şehri ve Tebun kalesini muhasara etmektedir. Kardeşim Melik Adil Seyfüddin’in Gazze ve Askalan’a inmek üzere olduğu, donanma gemilerinin yönünü Akka’ya çevirdiği haberi geldi.
Kudüs-i şerif üzerine henüz yürümedik. İnşaallah bundan sonra bütün gücümüzle bu mukaddes şehre yüklenip, küfür karanlığından kurtarıp, hidayet aydınlığına kavuşturacağız.”