"ölümden çok korktuğum halde, kendimi hayattan koparmamak için çeşitli çarelere başvurmam gerekiyordu.
bu ruh hali benim de kendini şöyle gösteriyordu: bu hayat, birinin bana oynadığı aptalca, kötü bir oyundan başka bir şey değildi. beni yaratan “birini” kabul etmiyorsam da, şöyle bir düşünce gayet normal geliyordu: beni dünyaya getirmekle son derece aptalca ve kötü bir şaka yapmıştı birisi.
ister istemez gözümün önüne geliyordu ki, orada bir yerlerde alay edip gülen birisi vardı.
bu, benim otuz – kırk yıl boyunca öğrenerek, gelişerek, vücutça ve kafaca büyüyerek nasıl yaşadığımı ve şimdi aklım tam olgunluğuna ermişken ve hayatın zirvesine ulaşmışken nasıl da zirveden kuşbakışı bakarak, beni deliler delisinin “ hayatta hiç kimse yoktur ve olmayacaktır” görüşüne ulaştığımı seyrediyor, ve gülüyor.
benimle eğlenen böyle biri, ister var olsun, ister olmasın, mesele benim için değişmiyor. hayatımda hiçbir harekete akıllıca bir anlam veremiyordum. bunu daha baştan kavrayamadığıma şaşıyordum yalnızca. bütün bunlar, bizce artık çoktan malum. bugün – yarın hastalık ve ölüm, sevdiğim insanları ve beni yakalayacak (zaten yakalamıştı bile) ve geriye pis koku ve kurtçuklardan başka bir şey kalmayacak.
başarılarım, nasıl olurlarsa olsunlar, er geç unutulacak ve ben hayatta olmayacağım. o halde bütün bu çaba niye? insanoğlu bunu nasıl göremez ve yaşamaya devam eder, bu şaşılacak bir şey doğrusu! ancak hayatın sarhoşluğuna kapılmışsa yaşayabilir insan."